Elimde tutamayacağım zaman, bi yere bağlamaktan bihal olunca türlü renk, şirinlik geliyo elime. Bazende o kadar çok o kadar yerleşikmiş gibi oluyor ki güzeller, olmayacakları bi zaman gelmiyo hatırıma. Sonra gidiyorlar. Pişman oluyor insan. Bi fırsatı kaçırmış gibi oluyor. Çok pişman oldum belkide böyle şeyler için. Şimdi de olduğum oluyodur. Düşününce bi güzelin düşü yanıltıyodur belki de diyorum. Yani elimde kalem olsa da belki yazacak bişiy diildir zihnimde şık bulduğum o cümle. Bi kareye girince içinden baktığım zerafet silikleşecektir. Onu böyle bi çaba içinde silikleştirerek kaybetmedikçe, ben hep onu kaçırdım sanacağım ama. Oysa sık oluyor. Çok şey anlatabilirim dediğimde zırvalıyorum. Uzun uzun yazacağım dediğimde hiç bişiy yazamıyorum. Tutabileceğim, bağlayabileceğim an sandığım an, aslında bi uzaklık kayıp anı olabiliyor. Öyle yani, böyle böyle şeyler bunlar. Çok fazlalar. Hep aklıma geliyolar. Sonrada bi tembellik geliyo üstüme, hiç bişiyi yaklamak gibi aslında manyakça denebilecek o saçma salak, abuk subuk gayret içine girmiyorum. Şimdi ne olcak gibi bi seyir durumu oluyo sonrası. İçinde yaşadığım hayatı çenemi ellerime dayayıp heyecanla seyretmek, mezkur hayatımın içinde aslında benim olmayacağı hak olanları yakalamak, kaçırmaya hayıflanmak kadar garip. Sonra bi de ben aslında gezmek istiyorum. Şu kaplıkayaya tırmanmak istiyorum. Ama yalnız gidemem:( Bide ece yemek istiyorum. Ama tophanede duvardan aşağı ayaklarımızı sarkıttığmız arkadaşımla. Belki de o kadar istemiyorum. Şunu istiyorum demek bile istemiyorum ya da. Bişiy istemek peşi sıra bi sürü şeyi istemeyi sürüklüyo. Bu öyle yorucu ki. Yazmak da istemiyorum artık. Bunları dönüp dönüp ben okuycam:) Gerçi yazmak için yeterli bi sebeb. Ama birilerini üzdümmü ki, bazılarına ne oldu filan gibi beni komplekse sokan, güven sıkıntısı duyduğum anlara sebeb oluyo böle yalnız okumak için yazmak. Okumaya ise değmiycek bişiy yoktur. Her yazının bi layığı vardır yani. Bu da muhtemelen sadece benim:) Caanım beeniiim. Sonra da işte içerden Şanlıurfalı satıcısının cantık olduğunu iddia ettiği, ama bence daha çok kıymalı pide formundaki malzemenin kokusu geliyo. Kutsalla muhabbet ediyolar sofra başı. Uykum geliyo benim bu sesten. Sonra ramle ağlarmı ki diyorum içimden kulaklığı alsamda şu şarkıyı hakkıynan duysam bi. Bi de diyorum ki, adam gibi söyleyince, bi kere de söylesen ne çok dinleyenin oluyo. Özlemde kızbaşına baya bişi yapmış. Ne saçma ne demek kız başına ya. Ama şarkı güzel. Neyse işte. Ahhada gitti böcek. publish post yabıcam. dinnicem.
Bu blogdaki popüler yayınlar
Her seferinde yeni şifre buluyorum. Ne sıkıcı. Şimdi sor şifre ne diye, yine bilmiyorum, iyi mi? Ramazan dovulcusunun emegine yazık, bı kere bile uyandıramadı beni:p Bı de yan apartmanla aynı dairede yasıyor gibiyiz,(apt evet daire değil). Fisiltilari bile duyuluyor bea:s Dün gece benim kullandığım zil sesini kullanan biri yüzünden sahura baya erken uyandım . Bi dee noluyor bilmiyorum, kulağımdan ceke ceke yazıyorum . Eskiden parmaklarımı ısırırım fren tutmak için:p
Cık cık...
Ünlü bi yapı mağazasından güya duvarın boyasına zarar vermeyen yapışkanlı bi tablo askısı aldım. Mamül dışı yapışkan içi cırt cırt olan çift yüzeyli altı parçadan oluşuyordu. Kullanma talimatına sadık kaldım. Ama onlar bana ihanet ettiler. İki çifti duvarımdan bi parça boyayı da alıp görevlerinden istifa etti(!) Üçüncüsü tabloyla birlikte intihar etti(!) Amaaaan ... Ben de onları işten kovuyorum işte(!) Zaten bu kadar zararsız ve işe yarar bişiy olarak sunulması hayretmi celbetmişti. Şimdi canımı sıkan bu minik şeylere verdiğim 7 tl den ziyade duvarda yeşil yüzeyde sırıtan beyaz alçı zemin. Yamalı elbise gibi.
Yorumlar