Kayıtlar

Mayıs, 2005 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rüzgar Sebebiyle Karışığız!

Resim
Derken sabah olmuş. Gözlerinde asılı duran bi ömürlük yorgunluk, bitimsiz bi uykuymuş. Düzgün durmak lazımmış kayda değer olmak için. Şık giyinmeliymiş ruhlar karşısında. Kalemler ve kağıtlar adam seçermiş. Kırmızı çoşku sorar siyah hassasiyet beklermiş filan. Cam açıkmış. Rüzgar yokmuş. Kafası karışıkmış bi adamın. Ayakkabıları evin içinde kalmış; ruhu dışında . Gitsemiymiş, kalsamıymış. Rüzgar yokmuş ama. Uçuramamış düşücelerini. Ay mı gökyüzünü karartan, yıldızlar mı kayıpmış. Ama sabah olmuşmuş çoktan. Yokmuymuş yoksa kimse. Adam yokmuymuş? Kalem ve kağıt yokmuymuş?. Pencere? Rüzgar da mı? Sabah olmuş ya, güneş yokmuymuş? Kafası mı karışıkmış sadece bi adamın? Şarkılar karışık oluyormuş hep nedense. Aman.. kafalar diycektim... karışık oluyormuş. İçinde milyonlarcası olur, birine bile ulaşamazmış bu karmaşadan. Kendine ulaşamayan koca bi varlıkmış kafa denilen yani. Dokunamıyorsan sen senmisin? Sesini duyamıyorsan içinin, yerine koyamıyorsan hayallerini, unutuyorsan tam rüyanın orta

...

Aydınlık tepenin ardına düştü. Kısaydı boyu güneşin. Kayıverince zaman gündüz geceye yuvarlandı. Eteklerinde yeşeriyordu hüzün, can buldu. Çiçeklere şebnem şebnem dokundu.Gökyüzü karardı. Karaydı aslında hep. Güneşi görmüştü; kısa bi andı, geçici bi hevesti. Çabucak geçti. Yıldız yıldız asılı kaldı hülyası. Mütekerrir bi dua ya dönüştü göğün sevdası. Her sabah çağırdı, her sabah buldu. Gökyüzü şanslı sadece. Gökyüzü kısmetli. Biliyorum, O da dinledi, duaya karışan çok mahbub oldu. Kabule şayan bulunmadı. Bi dua karşılığı sunulmadı hiç biri.Yandı ... zeval buldu. Yağmurumu çağırmalı söndürmeye hararetini. Toprak mı serpmeli enginliğine. Her sabah dönen sevdasının hasretine, yıldızlar yakan göğe nisbet, kandiller mi dikmeli bi gün doğacağı ümidine. Saçmalık. Kabul olmayan bi dua için niye bunca uğraşılır ki. Bu yazının bi şarkısı var:) Yazıyı pek sevmedim ama şarkıyı seviyorum;) Şebnem Ferah-Bu Aşk Fazla Sana

Lakırdıyorum:)

Dün akşam Cennetin Krallığını izledim.-dik yani:) Bazı alışkanlıkların yoksunluğunun rahatsızlığı vardı ama iyi bi seyirdi:) Özel salonların benim gibi sıradan birine göre olmadığını farkettim:P Hehehe. Kocaman bi koltukta iki kişi oturduk. Hatta "bi bilet az alsaydık", "bu koltuğa 3 kişi sığardı .Ya da bi kişi daha getirseydik" tarzında bi muhabbet oldu:P İnsanın sinema izlemekten çok uyumak konusunda yoğunlaşabildiği yumuşacık derimsi koltuklardı:P Filim sonunda accayip yorgundum:P kılıç kalkan, çığlık sesleri... yollar filan falan. Aslında bu flimle ilgili bişiy yazacak havada diilim. Daha çok matrayasım geliyo:P Flimde en etkileyici bulduğum sahneyi düşünüyorum da... Seyir sonrasında çok fazla şey kalmadı bende. Genelde güzel tümceler, çarpıcı yorumlar, görüntüler filan avlardım. Ben koltuklarda asılı kaldım:P Ya bi de sinema karşı bakışla seyrediliyo, ben yan yan bakıyodum:P Karşıdan bakan şanslı arkadaşa soralım:P Nasıldı filim? Etkileyici karekter yazıyım bar

Masal Denemesi

Yolların uzun, günlerin kısa, yaprakların sarı, çimenlerin yorgun olduğu bi yere dair bi masal bu. Orda gökyüzü koyu lacivetti. Deniz de vardı orda. Orda kuşlar çoğu martı, azı serçe idi. Orda insanlar vardı. Bulutlar koyu bi kalabalıkla geçerdi güneşin önünden. Bazı dağlara bulaşır, asılı kalırlardı. Orda dere boyu uzanan söğütler, dere boyu yerleşik evler vardı. Dere boyu koşuşturan çocuklar... Dereboyu akan günler, suya bulaşmış hüzünler ve daha neler vardı. Sokaklarında sekerek koşan bi çocuğu izlemek isterdim. Ayaklarını küçük köprüden dereye sarkıtmış bi kızı ya da. Omuzundaki ağı denize savuran bi balıkçı da olabilir. Ama hiç bir şey bulamadım inan. İçim öyle kalabalıktı ki, tüm kasaba ben oluverdi. Bi masal boyu içim seslendi, içim yazıldı ve içim okundu . Denize battı huzursuzluğum, kaygılarım bulutlara karıştı. Kumsal boyu yosun koktu umutlarım. Paçaları ıslandı çoşkularımın dalgaların haylaz dokuşunlarından. Neden yazarak boşaltamıyorum onu benden? Bi masala bulaşmışken, ned

Deniz

Dalgalıymış. Kumsalı ıslak. Bazı öfkeli tırmanmış kayaları. Koparmış kayaları. Eritmiş kayaları. Çırpınmış kıyasıya. Sığamamış içine. Kalamamış içinde. Toprağa varamamış ... Varsaymış alırmıymış? Koprarırmıymış kökünden zemini? Sarılırmıymış sonsuza dek? Toprak toprak olurmuymuş? Severmiymiş? Kalırmıymış? Deniz... uzak. Deniz... yalnız. Deniz hırçınmış sevince. Deniz kederli ... deniz kızılca kaderli. Deniz, baharda yeşil gözlerini, kışın beyaz yüzünü görene dek. Sonbaharda hüznünü, yazın çoşkusunu hissedene dek toprağın... denizmiş. Aşk düşünce içine bi yakamoz giziyle, aşk girince derinliklere sırlı. Aşk esince poyrazından, aşk savurunca karayel... deniz deniz değilmiş. Güneşi eritmiş sularında. Ayı gömmüş koyu maviliğine. Dokunmuş, ta içine dokunmuş hayatın. Deniz varmak istemiş. Aşk varılamayansa. Aşk uzakça.Aşk dalgalıysa. Aşk ıslak . Aşk öfkeliyse. Aşk yalnız... Aşk kor ateşli. Aşk eriyorsa. Aşk eritiyorsa... Deniz ölmek istemiş. (...) Deniz dokunana hırs, bakana hüzün verirmiş.