Ümitsiz Bir masal:)

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Çok, çook, çoook, uzak bi ülkede bi kız yaşarmış. Bu kız çok mutsuzmuş. Çok mutsuz olmak, hiç mutlu olmamak demek değilmiş:) Çok mutsuz olanlar bazen mutluluğun devamlı olmamasından dolayı nisbeten büyük bi mutsuzluk yaşarlarmışş. Ya, tabi ki biliyorum her şey biter ve başlar, itiraz etmeyin hemen. Demek istediğim, sevinçler ve hüzüler olacakmış tabiki. Ama O, zaman zaman güzellerinin kendinden uzaklaştığını, yok olduğunu görüyormuş. Oysa dostluk giderek çoğalan bişeymiş. Ve bizim kız, güzelleriyle dost olmamaya tahammüllü değilmiş. Bi dere kenarında saatlerce suları dinlediği, bi kelebekle yakalamaca oynadığı vs. oluyormuş tabi ki. Ama bu neşeler hep bu güzelliklerin çürümesi manzarasıyla gurub ediyormuş zavallı kızın hayatında:( Zaman geçtikçe, sevinmeye korkar olmuş. Sevmeye de ... Ne zaman gülümsese az sonra biteceğini düşünüp yüzü soluyormuş hemen. Ne yazık di mi:P Farkındayım, bu kadar karanlık olamaz, yani mutlaka iyi kalan bişiyler vardır masalın kıyısında köşesinde. Aslını söylemek gerekirse, evet bu tarz şeyler varmış. Ama unutmayın kaybedilenler manzarayı kapatır;) Acı varsa acıdır yani:) Ya, hem siz niye eleştiriyosunuz ki, sessizce dinlesenize. Bu bi masal:P İşte bu kızcağız, düşünmüş, düşünmüş, düşünmüş ... Beklendiği gibi taşınmamış ama:P Ve bi karara varmış. Demişki, 'Ne olursa olsun müşteki olmayacağım. Dillendirmeyeceğim üzüntülerimi. Hepsini içime gömeceğim.' Ve dediğinide yapmış (aferin kıza:) ) Bahçesinde her gün sulayıp şefkat gösterdiği güllerin solmasına, sevgi büyüttüklerinin ondan uzaklaşmasına hiç tepki göstermemiş. Sesini ve rengini kaybetmiş gün geçtikçe. Ve bir güün, dere kıyısında masalın sonunda gökten düşmesini umduğu elmaları yıkarken, suda kendi yansımasını görmüş. Ve tiz bi çığlık koparmış. Naman Allahım bu da ne:P Kızımızın başında, evet evet, tamda şu canım perçeminde, kocaman (yok canım bit değil:P ) kapkalın, inatçı ve çirkin bi beyaz tel durmuyomuymuş? ( eveeet duruyormuuuş:) ) Kız hemen onu koparmış. Fakat her giden güzelliğin ardından kızcağız yeni bi nazenin siyah saç telini beyaza kurban vermişş:P Koparttıkça çoğalan bi kötülükmüş. Kaybettikçe çoğalan kaybetmeler gibi. Sonuda pes etmiş. Demişki, ' Olan dertse o da benim değil mi? Onuda seveceğim, ve saklıyacağım varlığımda.' ( aferin kıza:) ) Böylece hiç ayırmamış beyaz saçlarını siyahlardan. Tabi bitmemiş beyazlamalar. Ulaşamadığı dostların(!) namzediymiş her biri. Oysa bazen arkadaşlık kolay ulaşma lüksü, dostluk yanı başında duyumsamadır değil mi? (Değil diyenler tahtaya! Tek ayak üstünde bekliyceksiniz:P ) İşte zavallı mutsuz kız böyle böyle tüketmiş zamanı. Kaybettiklerine ağlamamış, sözünü tutmuş. Onun yerine saçları ağarmış:) Bi gün başka bi nedenle ( ben zorla götürmüşte olabilirim:P ) dere kıyısındayken, suda bembeyaz saçlarını görmüş. Yüzü çok solgun ve yorgunmuş. Düşünmüş. Biten, çürüyen, yiten her şeyde masalımsı bi çekicilik varmış. Oysa herbiri muhannetmiş. Hepsi sevgisine samimiyetine nankör düşmüşler. Kız yıllar dolusu ağlamış. Dere kocaman bi nehir olmuş sonuda. Kız içindeki kocaman üzüntüyü sulara atmak ve unutmak istemiş. Ama bu sadece 'Piedra ırmağının kıyısında oturup ağlayan' bayana göreymiş:P Hiçte, mezkur kitapta rahibenin naklettiği söylentideki gibi, üzüntüler kağıtlara yazılıp sulara atılarak zail olmuyolarmış:) Kız artık sıkılmış bu masaldan. Kızgın kızgın yazıcıya bakıyormuş. Artık bi son olmalıymış. Muhtemel bi kaç son varmış tabi. Mesela kız artık kocaman olan deredeki tüm kurbağaları güzel olmaları ümidiyle öpebilirmiş:P (öğğğğkkkk) Midesel hasasiyetleri dayanamıyomuş bu muhtemel sona:P Ya da, masalın ortasında yıkadığı elmaları gökten düşer gibi görünsünler diye havaya atabilirmiş ( Bu çok riskli ve gereksiz. Newton yerçekimini bulduğuna göre, böyle bi işte ne gibi bi fayda bulunabilir ki artık:P ) Sonra kız, alakasız bi şekilde 'sonsuza kadar mutlu yaşamışlar' da olabilirmiş:P (Sonsuza kadar kim yaşıyosa artık:PP ) Ya da 'onlar ermiş mutarlarına, biz çıkalım kerevetine' olabilirmiş a, yazıcının yükseklik korkusu varmış. Kerevet dahil, böyle sıradan (!) bi masal için hiçbi yere tırmanamazmış:) Sonunda bi masal ortası bulup, bu masalın sonuna eklemişler. Yazıcı klavyeye döktüğü kahveyi silmek için lavaboya 'az gitmiş, uz gitmiş. Kızda dereye atlamış, 'dere tepe düz gitmiş.' Böylece kurtulmuşlar birbirlerinden. E peki niye üzgünüm hala:(

Yorumlar

suspuss dedi ki…
buyuk keyif aldim okurken: )
kimbilir daha kac kisiyi gulumsettin.. hadi sen de gulumse...

zeynep
Hacer dedi ki…
ben gülümsemekten öle güldüm bol bol;) eyvallah canım benim:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cık cık...