tembellik

bu sıra yine accayip tembelim. boşluk hissinin insana kötü geldiğini bilirsin. ne zmn tembelse kişi rahatlık diil keder duyar. boş kalmak kadar yorucu başka bişiy varmıdır. yıpratıcı. her yorgunluğu yeni bi meşguliyetle dinlendirmek doğrusu. ama neden bilmiyorum ben yoğunluk anlarımda krizsel bi şekilde oturmak isterim. öyle şartlandırırımki kendimi buna, oturamadığım her an için yeni bi sıkıntı yaşarım. yani yorgunluk yanında bi de derim ki uff bi türlü oturamadım:) insanların dezavantajı bu işte. yaşadıkları sıkıntılardan fazlası sıkıntı onlara.
acıyorsa, sadece acımıyor. yada acıdan çok acıma fikri, ilerde olabilecek acılar, acının sebebi, acıya sebeb olan olaylar vs. vs. vs. bi sürü şey her an tazelenerek insanı kocaman kocaman acıtıyor:)) ne kadar mazoşist bi türüz di mi :P başka hiç bi canlı böyle bişiy yaşamıyo oysa. belki onuniçin (belkisi fazla) hastaysalar insanlardan daha çabuk iyileşiyolar. ölürken daha az can çekişiyolar. sadece acıyı yaşıyolar yani. işte bende ki bu yorgunluk + oturam şartlanması da böyle bi ziyadeleme:P oysa otursam ne olacak? oturduğum zmnda şöyle bi gerginlğim oluyo 'şimdi kalkmam gerkecek' :))) diyorum ya her zmn için yeni bi sıkıntı sebebi. boşluklar olmasa yankı olmaz değilmi. boşluklar olmasa bu vınk vınk geçmiş zmn (ya da gelecek zmn) ünlemeleri kulağımı ve yüreğimi meşgul etmiycek:) kaygılarımı az duyacağım yani. özümüzde ne kadar azmış aslında kaygı duygusu. baksana çocuklar ne kadar az kaygılanıyolar. kaygı duymak (konudan konuya atlıyo gibi oluyorum a.. ) aslında istemedği bi olayı çağırmak gibi bişiy. hazırlanmak, buyur etmek. dua gibi. hep öyle olur ya. korktuğum başıma geldi denir. Başıma geleni geldiği anda yaşamak kadar kolayı yok oysa. geldiği gibi yaşamak. ama dedim ya insa böyle bi tür. her olayda ihtimaller büyük yer kaplıyo. oldukça kalabalık yaşıyor. ve bunca kalabalıklaşınca hayat, o asıl manzaraları hep kaçırıyor. kışsa, o gelcek soğuklarının kaygıları, ısınma, tedarik telaşı, ve bisürü sair endişe... öyle bi orduyla giriyoki zmna ... pencereleri bile göremiyor yani :PP böyle bişiy konuşunca aklıma hep tıklım tıklım otobüslerde ki yolculuk gelir. kişiye kalan sadece, bu yolculuklarda, kesif ter kokusu, ağırlık veren bi gürültü ve mide bulantısı. nerde gidiliyor? hava nasıl? bulutların şekilleri neye benziyo:P yolun rengi ne? ağaçlar var mı? kaç tane sonra? .... hiç bişiy. hatta şoförü bile görmeyiz. ama yolcuyuzdur. kazancımız ne peki gidiyor olmaktan başka. sonra bu asli bi kazançmıdır ki? zmn ı böyle tüketiyoruz. ya da kendi adıma, tüketiyorum.
tıpkı böyle!
27ci yıla gidiyorum. şu rüzgar, hani güneşin düştüğü yerde ılıklaşan, kiraz ağacını hafif hafif titreten, toprak kokan .. ne diyor? bi sürü yol gitmişim. yorgunluktan daha yoğun bi duygu varmı yollarıma dair? her yıl için 'bul yıl şu yılı' mesela, 1987 'aşk yılı' yazabilirmiyim bu tarz bişiy. hayır. ben sonda bile kenime dair bi toplama yapamamaktan korkuyorum:( diil yıllarıma anlamsal adlar vermek! Buna şöyle diyorum , okuma bilmiyorum. anlar bana ne diyor???!!!
bunca okuyunca hayat ne bilge yapar insanı di mi. En büyük bilgi Onu bilmektir. Her yerde öylesine imzaları varken, bunca az hatırlıyorsam Onu, gerçekten okuma bilmiyorum demektir:(

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cık cık...